Fyodor Mihayloviç Dostoyevski kimdir?

Rus yazar, romancı Fyodor Mihayloviç Dostoyevski’nin doğumunun 200. yıldönümünde Dostoyevski kimdir? sorusunu cevaplamaya çalıştık. İşte bir saralı çilekeşin ilginç hayat öyküsü...

Doğumunun 200. yılında Dostoyevski kimdir?
Doğumunun 200. yılında Dostoyevski kimdir?
+6
Haber albümü için resme tıklayın

Kimine göre deha kimine göre hasta bir adam. Kimi için romancıların en büyüğü kimi için sıkıcı ve uzun metinlerin yaratıcısı. Herkesin kendine göre bir “Dostoyevskisi” mevcut… Ama tüm efsanelerin, söylentilerin, laf kalabalıklarının dışında gerçek bir Dostoyevski biyografisi okumaya ne dersiniz?

Bu yazıda size doğumunun 200. yıldönümünde Dostoyevski kimdir? sorusunun cevabına dair ipuçları vermek isteriz.

” Fyodor Mihayloviç Dostoyevski kimdir” sorusunun öyle kolay bir cevabı olmadığını hepimiz biliyoruz. Suç ve Ceza’nın, Budala’nın, Karamazov Kardeşlerin, Ecinniler’in müellifi, Rusya’yı ve tüm dünyayı 150 yıldır sarsmaya devam eden Fyodor Mihayloviç Dostoyevski… Rus yazar, eleştirmen, gazeteci ve tabi ki Rusya’nın en büyük romancısı. Onu büyük kılan yaşadığı dönemin tüm zorluklarına rağmen (sansür kurulu, siyasi baskılar, kürek cezaları, parasızlık, borçlar) yazmaya olan inancı ve kabiliyetiydi.

Doğumunun 200. Yıldönümünde Dostoyevski kimdir?

Ne ne zaman doğdu? 

Dostoyevski’nin doğum tarihi konusunda Rusların o gün kullandıkları takvimden dolayı bir kafa karışıklığı vardır. Fyodor Dostoyevski, 11 Kasım 1821 tarihinde Moskova’da doğdu. 1821 yılında Baba Dostoyevski Moskova’daki Mariinski Yoksullar Hastanesi’ne doktor olarak atanmıştı.  Dostoyevski’nin hem hayatında hem metinlerinde önemli yer tutan annesi Marya Fyodorovna bir tüccar ailesinin kızıydı. Fyodor M. Dostoyevski’nin Mihail, Varvara, Andrey, Lyubov, Aleksandra, Nikolai ve Vera isminde 7 kardeşi vardır.

Anne Marya Fyodorovna

Çocukluğuna dair birkaç anekdot

Büyük romancı, anne ve babasının Drovoe’deki araziyi satın almasından sonra (1831) ilk kez yoksul insanlar ve köylülerle bağ kurmaya başlar. İlk yazdığı eser İnsancıklar bu dönemde yaşadıkları ve tanıklık ettiklerinden izler taşır. Babasının Latince, Fransızca, Almanca gibi eğitimler verip küçük yaşta Dostoyevski ve kardeşlerini disipline aldığı bilinmektedir. Babasının içki içtiği söylense de genelde eşi Marya’yı kaybettikten sonra muhtemelen bu üzüntünün etkisiyle daha fazla içtiğini söyleyebiliriz. Baba tarafı Dostoyevskiler Litvanya’nın soylu ailelerine mensuptu. Aile soyadını da aldığı Pink Bölgesi’ndeki Dostoevo köyünden gelmektedir. Aile kökenleri Ortadoks’tur. Dostoyevskiler önceleri babalarının çalıştığı hastaneye yakın bir yerde küçük, sıkış tıkış bir dairede yaşamaktaydı. Bu ayrıntının romanlarındaki bu tarz dairelerde yaşayan karakterlerin ilham kaynağı olma ihtimalini unutmayalım. Dr. Dostoyevski ve karısı 20 yıllık bir aile hayatı yaşadılar ve bu süre zarfına 8 çocukları oldu. Birbirlerini sevdikleri, derin bir aşkla bağlı olduklarını söyleyebiliriz. Özellikle anne ve babanın mektuplaşmaları elimizde ve o mektuplar bu sevginin ne derece büyük olduğunu anlatmaya yeterli.

Fyodor Dostoyevski’nin babası Dr. M. A. Dostoyevski

Dostoyevski’nin okuduğu okullar

1833’te Dostoyevski ve kardeşi Souchart Okulu’na gitmek üzere evden ayrılmışlardı. Bir yıl sonra ise Moskova’daki en iyi yatılı okul olan Çermak’a geçtiler. Bu okula gidebilmek için iyi derece Latince’ye ihtiyaç vardı. Latince açığını Baba Dr. Dostoyevski kendisi çocuklara eğitim vererek kapatmaya çalıştı. Bu dersler esnasında Baba Dostoyevski oğullarının hazırolda beklemesini ister onları askeri okulun zorlu koşullarına alışkın hale getirmeye çalışırdı. Daha sonra ise hepimizin bildiği gibi Askeri Mühendislik okulunda okumuştur. Bu kısmı biraz daha ayrıntılı yazmadan önce Dostoyevski’nin çocuklukta etkilendiği ve tanıştığı yazarlara değinmekte fayda var.

Dostoyevski’yi çocukluk yıllarında etkileyen yazarlar

Dostoyevski’nin çocukluk yıllarında ailesinden iyi bir Latince eğitimi aldığını söylemiştik. Bununla beraber İncil’i, Yeni Ahit ve Eski Ahit’i daha küçük yaşlarda baştan sona okuduğunu da belirtelim. Latince’nin yanında Dostoyevskilere laik eğitim modeline uygun olarak daha çocuk yaşta Fransızca öğretecek öğretmen de tutulmuştu. Böylece Dostoyevski Rusya’nın dışına çıkmayı, dönemin ünlü Fransız eserlerini ve özellikle Balzac’ı okumayı başarmıştı. Balzac onun hayatında önemli bir yer tutar. Romanlarında seçtiği karakterlerin Balzac’ın karakterlerinin kimi zaman devamı niteliğinde olduğu hemen fark edilecektir.

Dostoyevski’nin Suç ve Ceza romanındaki Raskolnikov, Honore De Balzac’ın Goriot Baba romanındaki Mösyö Rastignac’a çok benzer özellikler taşır. Raskolnikov yaratılırken Rastignac’ın es geçilmiş olması bu nedenle mümkün değildir. Biri ideolojik hırsız diğeri ideolojik katildir. İkisi de çağın sonucudur. İkisi de bir başlarına gelen bir takım olumsuzlukları pey akçesi olarak öne sürmeye bayılır. Ve ikisinin de bir planı vardır. Bu planın uygulanması esnasında ikisi de bir takım manevi değişikliklere uğrar. Fransızca öğretmeninin verdiği bir ödeve dayanarak Voltaire’yi çok iyi derecede okuduğunu söyleyebiliriz. yine 1863’te yazdığı bir notta Ann Radcliffe’in romanlarıyla tanışmış olduğunu görebiliriz. Rus kültürü ve tarihinin önemli yapıtlarından biri olan Karamzin’in Rus Devletinin Tarihi isimli eserini de sıkça okuduğunu biliyoruz. Kardeşinin söylediğine göre Karamzin’in eserleri Dostoyesvki’nin başucu kitaplarıydı. Karamzin de Dostoyevski’yi ciddi anlamda etkileyen yazarlardan biridir. Çünkü Dostoyevski onu okuduğunda iki şey ile daha çok genç yaşta tanıştı:

Birincisi ahlak bilincinin insanın doğasının yok edilemez bir parçası olduğu ve ikincisi ahlaksal bir anlama sahip olma iddiasında olacak her türlü dünya düzeni için ölümsüzlüğün (ahiret, bas’ü ba’del-mevt) zorunluluk olduğu fikri. Öyle ya bir gün öleceksek ve öldüğümüzde her şey bitecekse ahlaksal bir anlam arayışına neden ihtiyaç duyalım?

Dostoyevski’nin etkilendiği Rus ve yabancı yazar isimi sayabiliriz. Bunlar, Zhukovski, Derzhavin,Begiçev, Dahl vd. Rus romanlarından özellikle iki tanesini çok sevmişti. Biri Narezhni’nin Bursak’ıydı (haydutlarla ilgili bir roman) öteki Aleksandr Veltman’ın Yürek ve Kafa adlı romanı. Yürek ve Kafa’da mizah amaçlı ikiz motifi kullanılıyordu ki bu bize Dostoyesvki’nin en ünlü eserlerinden The Double romanını hatırlatmaktadır. Listeyi oldukça uzatmak mümkün ama Walter Scott’ı yazmasak olmaz. Çünkü Dotoyevski bir yaz onun bütün romanlarını yutar gibi okuduğunu söylüyor.

Puşkin’in dünya görüşüne ve eserlerine etkisi

Ünlü bir romancı olmaya aday genç Dostoyevski’nin, “aynı yıl annem vefat etmemiş olmasaydı Puşkin için yas tutardım” (1837) dediği Rusların ilk milli şairi kabul edilen Aleksandr Puşkin önemli bir isim burada. Kardeşi Mihail ile birlikte Puşkin’in tüm yazılarına büyük bir ilgi duymuşlardı. Aile çevrelerinde de Puşkin daima okunmuştur. Özellikle Maça Kızı, Batı Slavlarının Türküleri, Aç Gözlü Şövalye, Bronz Atlı Adam, Mısır Geceleri isimli yapıtları Dostoyevski’nin ilk gençlik dönemlerine rastlayan eserleriydi. İki kardeş bütün eserlerini yutar gibi okumuştur. Puşkin, Dostoyevski’nin hayatından başından sonuna kadar en önemli isimlerden biri olmuştur. 1880 yılında ününün zirvesindeyken Puşkin heykelinin açılışı için Moskova’da yaptığı tarihi konuşma, gençlik yıllarının en büyük yazarına bir saygı ifadesiydi. Dostoyevski daha sonra kitap olarak da basılan ünlü konuşmasında (Puşkin Konuşması) onu Rusların peygamberi ilan etmişti. Puşkin’in yazdıklarını Rusya’nın en köklü ahlaksal ve ulusal değerlerinin ilk ifadesini bulmuştu. Raskolnikov Puşkin’in cinayet aşkıyla yanan Hermann’ına, Stavrogin, beceriksiz Evgeny Onegin’nine çok benzer adeta onların yeniden yaratılmış hali gibidir.

Puşkin ve Dostoyevski birlikte. Puşkin yaşarken bir araya gelebilme fırsatları olmamıştı.

Askeri Mühendislik Akademisi ve Petersburg

St. Petersburg, Büyük Petro’nun Avrupa’ya açılan kapı olarak kurduğu ve modern Rusya’nın ete kemiğe büründüğü yerdi. Mihail ve Fyodor iki kardeş, Petersburg’daki edebi faaliyetler için can atmaktaydılar. Okula gitme istekleri biraz da bu havayı solumaktı. Ancak her şey idealize edildiği kadar mükemmel değildir. İki kardeş Petersburg’a adım atar atmaz, önce hayran oldukları Puşkin’in evini, düelloda öldüğü yeri ziyaret ederler. Fakat karşılaştıkları bir sahne canlarını sıkar. Bir troyka, bir resmi görevli bir köylü ve bir at…

Resmi görevli askeri üniformasıyla bir posta memurunun posta istasyonuna yıldırım gibi girdiğini görür iki kardeş.  Memur acımasız, teklifsiz ve güçlüdür. Bir kadeh içki içtikten sonra hemen istasyona döner ve bir troykaya atlar. Troykaya oturmasıyla ayağa fırlayıp genç arabacı köylüyü dövmesi bir olmuştur. Üst üste inen yumruklar, tekmeler, havaya savrulan küfürler… Köylüye inen yumruklarla birlikte köylü de aynı acıyla ata kırbaçları indirmektedir…

Dostoyevski’nin bu manzaradan etkilenmemesi ve bu manzarayı Suç ve Ceza gibi bir eserinden yazmaması mümkün mü? Okuyanlar Raskolnikov’un rüyası bölümünden hatırlayacaktır. At ve ata inen acımasız kırbaçlar…

İşte Petersburg macerası böyle başlamıştı. Ömrünün sonuna kadar bu anı unutmayacaktır Dostoyevski. Bir arkadaşı Dostoyevski’yi şöyle tarif edecekti: “Üniforması üzerinden dökülüyordu, sırt çantası, sorguçlu şapkası, tüfeği -hepsi sanki bir süreliğine takmak zorunda olduğu zincirmiş gibiydi- sanki kendisine çok ağır geliyordu.” Bu yıllarda Dostoyevski tahmin edileceği üzere dindardır ve elinden İncil’i düşürmemektedir. Okul St. Petersburg’un hatta o yıllarda Rusya’daki okulların en iyilerinden biridir. Akademide geçirdiği yıllarda Dostoyevski için en önemli konularda biri babasının ölümü ya da öldürülmesiydi. Baba Dostoyevski’nin nasıl öldüğü veya öldürüldüğüne dair bir kanıta rastlanılamadı. Eşi Marya’nın ölümünden sonra kendini iyice içkiye vermiş ve hizmetli köylülerden birinin kızını da metresi olarak yanına almıştı. Hatta ondan bir de evlilik dışı çocuğu olmuştu. Karamazov Kardeşler’deki gayri meşru çocuk Smerdyakov ve diğer kardeşlerinin hikayesine benzer bir durum söz konusudur. Köylülerin babayı öldürmesi de Semerdyakov’un Baba Karamazov’u öldürmesine benzetilebilir. Bu durum hakkında çok makaleler yazılmış en ünlüsü Freud’un makalesidir. Ancak onun iddia ettiği gibi bu gayri meşruluk sebebiyle Dostoyevski’nin babasına nefret duyduğu söylenemez. Karamazov Kardeşler’de her bir çocuk o gün Rusya’daki bir toplumsal kesime denk düşmektedir.

Askeri Okulda Dostoyevski’nin bir kaç yakın arkadaşı oldu ama o derslerden çok edebiyatla ilgilenmeye başlamıştı. Bu yüzden okuldaki ilk yılında sınıf atlayamamıştı. Haberi alan babası için derin bir hayal kırıklığı olsa da sonraki yıllarda ders durumunu toparlamıştı. 1839 yılında babasının ölümüyle ilgili Dostoyevski’nin kardeşi Mihail’e yazdığı mektupta şöyle deniyordu.

“Sevgili Kardeşim! Babamın ölüm haberini duyunca çok gözyaşı döktüm!”

Babasının ölüm haberini alan birine göre oldukça soğuk bir ifade gibi gelebilir. Ancak Dostoyevski babasının onları okutabilmek adına bütün imkanlarını seferber ettiğinin de farkındaydı. İlk yıllardaki başarısızlığının ardından babasını vakitsizce kaybetmiş olmasından dolayı vicdan azabı yaşadığını söyleyebiliriz.

Akademide matematik haricinde geleceğin subaylarına, insan bilimleri eğitimi de veriliyordu. Dostoyevski burada geçirdiği ilk iki yılda teknik derslerin haricinde, din, tarih, mimari, Rus ve Fransız dili ve edebiyatı dersleri de almış ve Almanca öğrenmişti.

İlk eser İnsancıklar ve geleneğin tersyüz edilmesi

Dostoyevski’nin edebiyat çevrelerinde tanınmasını sağlayan ilk eseri 1846 yılında yayımlanan İnsancıklar’dır. 1841 yılında asteğmenliğe terfi etmiş ve 1843 yılında akademiden mezun olmuştu. İlk görev olarak St. Petersburg İstihkam Komutanlığı’nda çizim bölümünde çalışmaya başlamıştı. Maddi olarak yaşadığı zorlukları edebiyat çevrelerinde ün edinerek aşabileceğine inanıyordu. Petersburg’un sağladığı tüm olanaklardan da faydalanmayı ihmal etmiyordu. Sergiler, tiyatrolar, operalar, edebiyat çevreleriyle ilişkiler…

1840’lı yıllar Rusya’da Gogol fırtınasının estiği yıllardı. Dostoyevski de bu fırtınadan etkilenmiş ünlü “Gogol’ün Paltosu” esprisini doğrulamıştır. Gogol, Palto ve Ölü Canlar’ı bu yıllarda kaleme almıştı.

1845 yılı kış aylarında Dostoyevski İnsancıklar’ı yazmaya başladı. Grigoroviç romandan çok etkilenince metni Nekrasov’a götürdü. Dostoyevski’nin daha sonra kardeşi Mihail’e ballandıra ballandıra anlattığı meşhur hikayeyi hepimiz biliriz. İki edebiyatçı genç Dostoyevski’nin kahramanlarının yaşadığı gerçek sıkıntılara şahit olunca gözyaşlarına boğuldu. Ve heyecanlarını dizginleyemediler, dönemin ünlü eleştirmeni Belinski’ye romanı hem de sabah saat 4 sularında götürüp teslim ettiler. “Yeni bir Gogol doğdu” diye sevinç çığlıkları atan iki edebiyatçıya  Belisnki önce “Gogol dediğin öyle kolay doğmaz” şeklinde tepki gösterse de romanı okuduğunda hayran kalmıştır. Belinski romanı iki gün boyunca elinden düşürmemiş ve ziyaretine gelen bir yakına şöyle söylemişti:

“Şu elyazmasını görüyor musun? Neredeyse iki gün metni elimden bırakmadan okudum. Yazmaya yeni başlamış birinin romanı, bir yeteneğin… Romanında daha önce hiç kimsenin hayalinden bile geçmemiş, hayatın öyle gizleri, Rusya’daki öyle kişiler gözler önüne seriliyor ki… Düşünsene şimdiye kadar bu bizde ilk kez tanık olduğumuz toplumsal roman girişimi…”

Belinski’nin heyecanlı kişiliğini bir kenara bırakırsak bu tepkisinde Rusya’da romantizm havarilerine karşı verdiği savaşın ve oluşturulmaya çalışılan yeni toplumsal gerçekçiliğin büyük payı vardı. Dostoyevski doğru zamanda doğru yerde olmanın avantajını yaşıyordu. İlk eseri bu nedenle pek çok dergide övgü kazandı. Okurun ilgisini çekti. Sonraki eserlerinde toplumsal gerçekçi yapının kuralları dışına taşmalar olduğu için yerden yere vurulduğu da olmuştur. Öyle ya da böyle bu eser ona bir isim kazandırmıştı.

İnsancıklar üzerine kısa bir tahlil

İlk romanı olması hasebiyle İnsancıklar Dostoyevski’nin hayatında önemli bir yer tutuyor. 18. Yüzyıl boyunca mektuplardan oluşan bir sürü duygusal roman yazılmıştı. Rousseau’nun Julie’sini bu tarza örnek olarak gösterebiliriz. Ya da Goethe’nin Werther’ini sayabiliriz. Bu romanlardaki karakterler soylu veya burjuva sınıfına mensup bunun yanında iyi eğitimli, yetişme tarzı bakımından da örnek kişilerdi. Yoksul ve köylü kesiminden değil aksine üstün insanların hayatlarına dair izlenimlere yer verilirdi. Onların çektiği acıların, ruhi bunalımların veya dünya görüşlerinin sahnelendiği romanlardı. Dostoyevski ilk defa bu sınıfların dışında, köylü, şehirli ama yoksul veya soylu olmayan, “küçük insan” denilen tiplemelere yer verdi. Onların da saygıyı ve değeri hak eden insanlar olduğunu anlatmaya çalıştı. Onlardan da öğrenebileceğimiz çok şey olduğunu gösterdi.

Roman, yaşlı bir katiple namusu lekelenmiş bir yoksul kız arasındaki başarısız aşk ilişkisini anlatıyor. St. Petersburglu bürokratların o günkü deyimle çinovniklerin hayatına dair bir giriş romanıydı. Genç yoksul Varvara’nın nasıl kötü niyetli kişilerce sömürüldüğünü ve bu sömürünün sonunda insan değil artık bir insancık’a dönüştüğünün duygusal bir anlatımıdır. Elbette artık yok sayılan küçük insan veya çinovnik bu romanda bir baş karakterdir. Gogol’de gördüğümüz benzer karakterler bir karikatür malzemesiyken burada artık kanlı canlı birer şahsiyettir. Roman bu yönüyle geleneği tersine çevirmiş veya yeni bir geleneği başlatmıştır.

Petraşevski Grubu ve Dostoyevski’nin yargılanması, idama mahkum edilmesi ve kürek mahkumiyeti

Mihail Butaşeviç-Petraşevski Petersburg Üniversitesi Hukuk fakültesinden mezundu. Dışişleri bakanlığında bir ara çalışmış ancak otorite tanımaz tavırları nedeniyle ayrılmıştı. Petersburg’da artık herkesin tanıdığı bir simaydı. Evinde geniş bir yasaklı kitaplar koleksiyonu vardı ve bu onu ilgi çekici hale getiriyordu. Dostoyevski’nin de tanıdığı bir çok arkadaşı Petraşevski’nin evine gidip gelirlerdi. Petraşevski Fourier’ciliğin ateşli bir takipçisiydi ve bu görüşlerini yaymaya çalışmaktaydı. Bir süre kendi ütopik fikirlerini yaymak üzere herkese açık cuma toplantılarını organize etti.

Petraşevski ile ilgili pek fazla fotoğraf yok. Ancak bu çizime ulaşabildik.

Avrupa’da yaşanan 1848 Devrimleri Rus Çarlığı üzerinde de derin etkiler bıraktı. Petraşevski’nin her cuma düzenlenen açık toplantılarına katılımlar artmış artık Dostoyevski de bu toplantıların müdavimi olmuştu. Halklar monarşilerden yeni özgürlükler, yeni halklar talep ediyordu. Ruslar da bu talepleri istemeye başlamıştı. Petraşevski’nin artan faaliyetleri Çarlık tarafından takip edilmeye başlanmıştı. Artık grubun durdurulması gerekiyordu. Son toplantı 22 Nisan gecesi yapıldı. Dostoyesvki o gün bir başka arkadaşının evinde kalmıştı. Ancak sabah karşı dörtte evini 3. Şube (korkulan gizli polisler) görevlilerince aranırken buldu ve tutuklandı. Her Rus aydını gibi ülkesinin daha özgür, daha hukuk temelli bir hale gelmesini talep ediyordu. Ancak Petraşevski grubuna yakınlaştığı için Dostoyevski’nin tümden dini duyguları bir kenara bıraktığı ya da tam anlamıyla sosyalist olduğu söylenemez. Ya da Petraşevski ve grubu gibi kanlı bir ihtilal ile bir gecede yüzbinlerce kişinin ölümüyle sonuçlanan bir zaferi talep ettiği de söylenemez. Dönemin kısıtları imkanları gereği bu tip lobiler aydınlar için nefes alma, fikir alışverişi yapabilme merkezleriydi.

Dostoyevski hapishanede tabi ki elinde çayla…

Petropavloskaya Kalesi ve İdama mahkum edilişi 1850-1859 arası dönem

Dostoyevski toplantılara katıldığı iddia edilen pek çok arkadaşı ve küçük kardeşi Andrey ile birlikte tutuklanıp gizli polis karargahına getirilmişti. Burada işlemler yapıldıktan sonra tutuklular bir arabaya dolduruldu. 23 Nisan 1849 tarihinde tutuklanıp getirildikleri yer Petropavloskaya Kalesi diye bilinen bir hapishaneydi. Neva üzerine bir adaya dikilen bu korkunç kalede Dostoyevski suçsuz yere hapis hayatı yaşayacaktı. Hücre cezası dahil pek çok kötü muameleye maruz kaldı. Andrey ve Mihail serbest bırakılanlar arasındaydı. Petersburg’ta ciddi bir etki uyandırmıştı bu tutuklamalar. Fakat Çar çok kararlıydı ve bu hukuksuz tutuklanmaların sonucunun varacağı yer belliydi. İdam…

Petropavloskaya Kalesi dışarıdan görünümü.

Dostoyevski bir kaç kez sorgulama heyetinin karşısına çıkarıldı. Her şeyi anlatması karşılığında hiç ceza almama garantisi verilmesine rağmen Dostoyevski anlatacak bir şeyi olmadığını ve toplantılarda sadece edebi sohbetlerin yapıldığından bahsetti. Çara karşı bir suikast veya devrim gibi bir düşüncenin olmadığını aktardı. Bütün üyelerin sorgulama işlemi 17 Eylül 1848’de tamamlandı. Askeri-sivil mahkeme kararını 16 Kasım’da verdi.

Bütün üyeler kurşuna dizilerek idam edilecekti. Karar elbette temyize gönderildi ama temyizden cezalar daha da arttırılmış bir şekilde karar çıktı…

Dostoyevski ve arkadaşları kurşuna dizilmek üzere Semenovski meydanına getirildiler. Dostoyevski Budala isimli romanında bu sahnede neler yaşadığını detaylı bir şekilde anlatacaktır. Petraşevski ve iki arkadaşı ayakları prangalı bir şekilde idamlık elbiseleriyle platforma getirildi. Diğer mahkumlarla beraber Dostoyevski de sırada idam edilmeyi bekliyordu. Birden hiç beklenmedik bir şey oldu. Trampet ve davul sesi duyulunca askerler geri çekildi. Bir asker olan Dostoyevski bu çekilmenin hayatlarının bağışlanmak demek olduğunu hemen anlamıştı. Yeni karar az sonra ölmek üzere olan tutukluların yüzüne okundu. Çar bu gençlerin ölüm cezasını sürgüne çevirmişti… Ölümü beklerken delirenler bile olmuştu ama Dostoyevski o anda bile bir hikayesinin kahramanı hakkında düşünceler içindeydi. Bir de dip not: En sosyalist din karşıtı üyeler bile ölmeden önce Haçı saygıyla öpmüşlerdi. Ruslar her konuda biraz farklı…

Ölüler evine sürgün

Petraşevski hemen yola koyulmuş sürgüne gönderilmişti ama Dostoyevski ve diğerleri bir kaç gün sonra yola çıkarıldılar. Ailesinden, evinden, şehrinden, sevdiklerinden haksız yere mahrum bırakılıyordu Dostoyevski. 1850-1854 yılları arasını tam dört yılı Sibirya’da zorunlu sürgün ve kürek cezası ile geçirmiştir. Burada geçirdiği 4 yılı daha sonra kaleme aldığı Ölüler Evinden Anılar isimli romanında ortaya koymuştur. Söylentiye göre Çar kitabı okuduğunda ağlamış ve mahkumların hayat şartlarının düzeltilmesi ile ilgili emirler vermiştir. Dostoyevski burada toplumun en alt kesimi ve suçlularla ilişki kurarak onların psikolojilerine hakim olmuştur. Hırsızlar, katiller, tecavüzcüler, siyasi suçlular, terör suçluları… Dostoyevski’nin yazmış olduğu pek çok romanda burada tanıştığı kişilerin izleri vardır.

Sürgün sonrası Agora’ya iniş  1854-1881

Dostoyevski en büyük eserlerini Sibirya’daki sürgünü bittikten sonra kaleme alacaktır. İlk olarak meydana tekrar indiğini ve mücadeleye kaldığı yerden başladığını duyurduğu manifestosu, Yeraltından Notlar bu durumun romana dökülmüş halidir. Dostoyevski Petersburg’a döndükten sonra edebiyat çevreleriyle tekrar ilişki kurmaya başlamış, kardeşi ile birlikte dergi çıkarma faaliyetlerine hız vermiştir.

Dostoyevski’nin ikinci eşi anı yazarı, stenograf Anna Dostoyevskaya

Dostoyevski’nin ilk eşi ile evlenmesi bu dönemlere rastlar. Ancak ilk eşinin hastalığı artmış ve erken yaşta hayata gözlerini yummuştur. Bu sırada Dostoyevski borçları nedeniyle ülkeyi terk etmiş, yurt dışında kumar batağına düşmüştür. Bir yayıncıdan yazacağı bir romana karşılık borç alır. Ancak 29 gün kalmasına rağmen ortada roman yoktur. Arkadaşlarının tavsiyesi ile ölümüne kadar evli kalacağı ikinci eşi Anna ile tanışır. Anna Kumarbaz isimli romanı yazmak için Dostoyevski’ye stenografi hizmeti vermektedir. Kısa sürede birbirlerini sever ve evlenirler. Daha sonra Suç ve Ceza, Budala gibi eserlerinin toparlanmasında da Anna’nın büyük yardımları olacaktır. Bu evlilikten dört çocukları olmuştur.

Dostoyevski Karamazov Kardeşleri yayınlamış ve ününün zirvesindeyken 1881 yılının Şubat ayında hayata gözlerimi yummuştur. Ölümünden bir kaç gün önce karısı Anna’ya İncil’den bir pasaj açmasını ve ona okumasını istemiş sonrada ona dönüp şöyle demiştir:

“Seni şimdiye kadar hep tutkuyla sevdim. Hiç aldatmadım. düşüncede bile… “

Dostoyevski’nin hayat hikayesine dair bu yazımız burada bitiyor. Ancak romanları ve diğer eseriyle ilgili başka bir yazı sözü verelim.

Dostoyevski’nin psikolojisini incelediğimiz yayınımızı izlemenizi tavsiye ederiz: 

https://www.youtube.com/watch?v=TLawdsJd-7s

Barbaros Hayreddin Paşa kimdir?

18 Eyl 2021 - 22:24 - Kim Kimdir

Muhabir  Haber Merkezi


göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak Popüler Ekonomi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Popüler Ekonomi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Popüler Ekonomi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Popüler Ekonomi değil haberi geçen ajanstır.